14 Ocak 2014 Salı

Umut dediğin...


Hayat bazen dokunur insana...
Terslikler daha sabahtan başlar. Otobüs kesin kaçırılır, her beş adımda üç kişiye çarpılır, sokağın normal uğultusu 80 desibel ise hissedilen gürültü 150 desibeli bulur, çekilmez...
Trafik lambası tam önüne geldiğinde dur der, kırmızı...
Market sırasında senden sonra gelen bilmem kaç kişi yandaki sıradan akar gider...
Pilavın dibi tutar. Cezveyi değiştirmene, taze çekilmişinden almana rağmen kahve de köpürmez.

Çalma listesinde bir tane şarkı bulamazsın dinleyecek. Onun yerine dil arsızı popüler bir nakarat gelir yapışır zihnine. Sinek kovar gibi kovsan da gitmez meret... 
Küpenin kaybolan tekini buldum derken öbürünü bulamazsın bu kez. Kaybettiğini bildiğin ancak en son nerede kullandığını düşünmeye bile üşeneceğin başka eşyalar gelir aklına. Çare yoktur, kaybettiğini bilmen gerek. Yaygın inanışın aksine bilmek, bulmanın da yarısı değildir, inanma öyle her şeye...
Böyle günlerde umut dediğin, bardağın daha çok boş kısmını gösteren bir acayip diyalektiktir. Kadrajı belirlemek senin harcın değildir...

Sonra dedim ya huyudur, hayat dokunur...
Omzuna...
“Kalk artık, yeter be!” der.
“Güzel olduğu kadar küstah”lığından mıdır, samimiyetinden midir bilinmez...
Doğrulursun pencereye, sonuna kadar açarsın camı.
O sırada bir şarkı gelir seni bulur, iadeli taahhütlü...
"...
gözyaşlarımızın güldüğü yerde
ve mumlarımızın ağladığı yerde
dostlarımızı kaybettiğimiz
yola aşığım

ben denize aşığım
ve ben semaya aşığım
çünkü bunlar hayat..."

Sonra gözüne bir şey çarpar duvarın dibinde.
Orada duruyordur küpenin kaybolan teki...

2 yorum:

  1. Tutamadığım günlük. Başkasının güzel gözünden, kaleminden nasıl satırlara dizilmiş? Tebrikler, kalemine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. "hayat dokunur" hatırlattığın için teşekkür ederim. kalemine sağlık

    YanıtlaSil