22 Temmuz 2012 Pazar

'Gizli özne'ye

Özne olmak zordur...

Çünkü özne olmanın bedeli acıtan, örseleyen, hırpalayan yüklemlerdir.

Birileri "birey olma" tartışmalarıyla komünal bir egoizm (!) yaratarak kendi şizofrenik dünyalarında zaafları ile harmanlanırken, özne olabilen her şeyini gerçekten ama her şeyini verir. Herkes aynı anda gülümseyebilsin diye... Özü dışında.

"Acıyı bal eyleyenlerin" bir bildiği vardır... Bu iğrenç denklemde rakam olmayacağını haykıran, "Al beni sıfırla çarp" diyenler haybeye sıfırı tüketmezler.

Bölüp çarpıp yönetme gayesindekilerin karşısında ömrünü ortaya koyarak, "Sen yoksan bir eksiğiz" sözünün mütevazılığında toplananlar özne olabilenlerdir.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Her göçen yalnızdır...

Bir Robert Capa fotoğrafı
Herkes onu dünyanın en ünlü savaş fotoğrafçısı olarak bilir. Ben de öyle bilirim ama bilmekle hissetmek farklıdır ya bazen. Kuru maceracılığa kapılmadan, henüz 41 yaşında Vietnam'da bir mayına basarak hayatının sonlanabileceği ihtimaline rağmen deklanşöre basabilmek, savaşı yaşayan insan yüzlerini gayri resmi tarih yazımının yazısız kanıtları haline getirecek kadar hayatı damıtabilmek sadece saygı duyup geçilecek bir uğraş değildir elbet. 

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Merhaba Keko, ne çabuk unutulmuşsun *

Ben bu satırları yazarken Keko, sen çoktan artık manşetlerden iç sayfalara geçmiş, hatta iki satır bile yazılmıyor olacaksın.

Sen bu satırları okur musun bilmiyorum Keko, ama diyelim ki okuyacaksın, sen bu satırları okurken Türkiye’nin belleğinden çoktan çıkmış olacaksın...

Ders başı yapmışsın, seni Beşiktaşlı yapamamışlar da sen aslında Galatasaraylıymışsın Keko. Siyasilerin yoğun ilgisinden bunaldığında arkadaşlarınla oyun oynuyormuşsun. Sonra Almanya’dan dönen baban tesellin olmuş, diyormuş ki “Devlet iş verirse Almanya’ya dönmeyeceğim”...
Fark ettin mi Keko, anneni arayan bebe adımlarının sesleri, incecik sesindeki sağır edici çığlık ne çabuk karışmış kayıplara...

"Yaşama dair fısıldamalar" *

Bir yanıyla biriktirdiklerimi bitirmemek için, bir yanıyla da bitirmem gerekenleri biriktirmemek için yazıyorum.

İnsan beyninin saydam, yalın, arınmış olduğunu varsayarak yazıyorum. Varsayarak yaşadığımız gibi...

Belki de bazen "Eh yaşıyoruz işte", bazen de "Yaşamak güzel şey be kardeşim" diyebilmek için, ilki daha çok olsa da "olsun varsın" diyebilmek için yaşıyorum.

Usta bir şiiri dost kahvesi içercesine okuyabilmek için, gri bulvarlardan rengarenk şarkılarla yürüyebilmek için, yok sayılanların hesabına öfke dolu, sunturlu bir çentik daha atabilmek için, yok sayan "güçlü"lerin donuk gözlerine tam onikiden bakabilmek için, hayata dair söylenmiş sözlerin altı milyarda biri olabilmek için yazıyorum.