16 Mayıs 2013 Perşembe

Yeniden



Herkesin vefa borçlusu olduğu bir albüm vardır. Bir anda imdadınıza yetişir ve günlerce, haftalarca, aylarca mültecisi olursunuz birkaç ezginin...
 Benim de en çok vefa duyduğum bu albüm galiba...
Çok acı, çok ölüm, çok sabır ama az insanın olduğu o soğuk iklimde tek çare bazen saatlerce yürümekti. Sanki yürürken adımların nezaretinde daha kontrollü üzülecekmiş gibi...
Emek'te kalıyorduk. Çok'lar ve az'ların muhasebesini yapamayacak kadar ağırdım. Eğitim'den Demet bir trafik kazasında göçüp gitmişti. Bildiğim tek güzergahtan Yedinci Cadde'ye doğru yürürken hava tipik griliğini bozmamış, işe yetişmeye çalışanların çatık kaşlarını daha da meşrulaştırıyordu.

O zaman pek yolumuzun düşmediği bir cadde olan "Bahçeli 7'de yabancılığımı unutturan ise Kelepir Kitabevi'nin tabelası oldu. Bazıları Cebeci'deki ortalama bir ev kirasına denk düşen etiketler taşıyan ayakkabı vitrininin önünden geçip merdivenleri indiğimde o "tanıdık olmanın rahatlığı" perçinlendi çünkü okuldan arkadaşım Dilşad da orada çalışıyordu. Demet'in ismi bir kez bile geçmeden yapılan buruk bir sohbet, biraz kahve, biraz da anlaşılacağı üzere gözyaşı...

Derken, "Bu çalan ne? Yeni mi?" dedim. Meğer Hüsnü Arkan'ın Ezginin Günlüğü'ne katılmadan önce çıkardığı solo albümmüş. Hemen benim için de kopyaladık tabii.
Sonra... Defalarca döndü şarkılar. İlk olarak "Nereye Uçar Turnalar" takıldı dilime. "Sen yıkıldın altında göğün yandın küçük bir pervane gibi"nin muhatabı değildik o zaman, ve her duyuşumda gözlerimi dolduracak kadar coşkulandıran "Bak işçi tulumu giymiş umut"taki "UMUT"un puntoları büyüyordu zihnimde. Sonra "Ölenlerin adını unutma, türkülerin, meydanların"ı Nazım'ın "Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir" dizeleriyle birleştiriyordu insan, ister istemez... "Nereye uçar turnalar"ın yanıtını beklemeden "İsterse uçsun turnalar" diyebilmek için de daha çok erkendi ama dedim ya sığınmışlığımın uzun süreceği zaten belliydi.

Sonra pek bilinmese de "Hikayemiz" çok etkiledi. Derinlemesine felsefe okumuşluğum olsa çok şey çıkarılabilecek bir şarkı olduğunu sezerdim içten içe. "Bugün bir çakıl taşı buldum denizde/ Ne senin taşın/ Ne benim taşım/ Köpükler içinde." Kendi güzelliğinin farkında gizli narsist bir gitar sesinin gösterişsiz olmaya çalışmasına kanmadığım için mutlu oluyordum için için...

"Yeniden" benim de söylemekten çok büyük haz aldığım bir şarkı oldu. Yorumcu "Kıyıda gölgesine oturup zeytin ağacının/ "Ben geldim" derim eski günlerim" dediğinde özlenecek liseli günler -takdir edersiniz ki- çok yavandı. Nereden bilirdim bu şarkının da Ankara'ya tutsak olacağını... "Yeniden yürü tozlu yollara/ Yeniden uyan o sabahlara" emir değil çiçek açan bir badem ağacıydı nazarımda... "Nerde tükettin türkülerini/ Yanıyor işte ışık o senin dost odalarında/ Aç kapıyı çık eskisi gibi/ Yolunu gözlemesin kıyıda zeytin ağaçları" yarı azar yarı şefkatle ilerletiyordu şarkıyı.

Vedat Türkali'nin "Bir Gün Tek Başına"sının yanında "takıntılar" listesinde yerini alan bu şarkılar, ara ara nöbetlerle ziyaret ettiler farklı iklimler ve farklı şehirlerdeki dost odalarını, ediyorlar... "Sığınacaksa bir şarkıya sığınmalı insan" dedirtiyorlar. "Yeniden başlamalı" dedirtiyorlar. Dedirtmeden diyebilecek cesaret yoksa; hiçbir mültecinin karşılaşamayacağı bir anlayışla suçu üstlenmeye hazır bekliyorlar...

4 yorum:

  1. bu ara çok vaktim oldu pencereden dışarı bakmalık. hani öyle afili bir manzaram olsa dönüp de bakmam doğrusu, aklıma gelmez.
    ben ve belki sen ve hatta diğerleri 9-6 gidip gelirken rutin, dışarıda enteresan bir hayat akmakta. bugün farkettim. hemen kapattım sonra pencereyi o aptal kuşun sesini duymamak için. perdeyi de çektim. ben dışarı bakamayacaktım artık ve hatta güneş dahi giremeyecekti içeri. varsın aksın hayat dışarıda. verilmiş sözlerin uğruna kimin umrundaki yeni. kim derse ki "yeniden", yenilmiştir eskiden. yenilenme vakti geldiyse ve eski hükmünü yitirmişse... kapattım perdemi ben eski kafa ve kabullenmem yenilgiyi bu eski tabiatla.

    YanıtlaSil
  2. Sayın adsız;
    Yenileri oyalama o zaman boşuna..
    Madem o kadar dürüstsün, itiraflarına eklesene tutamadığın sözlerini, kapalı perdeler ardında yaşadıklarını, kullandığın insanları anlatsana mesela..

    YanıtlaSil
  3. her veda yeni bir merhabadır adsız. o kadar da melankolik olmya gerek yok. yine yeni yeniden :))

    YanıtlaSil
  4. Bu blog kendi halindeki denemelerin bir bütünüdür. Ancak üzücüdür ki; (isim verme nezaketinde bulunmadıkları için)tanımadığım -fakat birbirini tanıdığını tahmin ettiğim- insanlar bu alanı tartışma zemini haline getirmiştir. Bu yüzden sansür söz konusu olmayacağına göre yorumlar anonim kullanıcılara kapatılacaktır. Anlayışınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil