İyilikler, güzellikler sizin olsun. Bir kez bile taş
değmesin ayağınıza maazallah!
Süblimleşmeyi kimya dersinde öyle öğrenmemiştik ama
yazarın
biri “bilinçdışına itilmiş yasak güdüleri toplumca kabul edilebilir
şekle yöneltmek”olarak tanımlamış. “Suskunluk sarmalında” debelenip
duran, modern olduğu kadar
normal kalmak isteyen insanın çabasının güzel bir özeti... Ancak yüksek
müsaadelerinizle çarpıtacağım bu tezi.
İnsan bilincinin neresinde olduğu hala
muamma olan ırkçılık, zavallı savunmasız simgeleri istediği gibi devşirerek kendine tapınmak,
cinsiyetçi küfürleri marifet saymak, yaşadığı insansızlığı neye havale
edeceğini bilmeden oraya buraya saldırmak gibi “katı atıkları” sanal sosyal
ortamlarda yüksek basınçla püskürtmek ve her sabah burnumuzun direğini sızlatan
buharlar yayarak hafiflemek
“süblimleşme” isteğinden başka neyle açıklanabilir ki? Normalin sonsuz
meşruluğu içinde, dijital ortamlar marifetiyle politik olmak için geç
kalmadığınızı kanıtlamak adına devam edin o halde.
“Duruşu olmalı insanın” diye sloganlaşmış, modalaşmış bir
klişe var ya. Adı üstünde klişe, uzak durun. Laf modalaştı,
duruşunun olması demode zira. Olmasın arkadaşım duruş muruş. Başını yeniden ve
yeniden dimdik tutmak için bir amaca mı ihtiyaç var şu hayatta? En azından
tutarlı olabilmek için kaç yaranızın kanadığının muhasebesini tutmayın. Çok
para kazanın, onların muhasebesini tutsunlar ki o işin de bir meslek erbabı
var.
Sonu gelmez
harislikler, oyunlar, yalan- dolan işler çevirmenin eşiğinden dönüp utanmanın o
“duruş” yüzünden olduğunu da unutmayın.Kolunuz hafif incindiyse, kırılmış da yen içinde tutuyor
gibi davranın ki ağırbaşlılığınızı, sabrınızı takdir etsinler. “Yok bir şey ya”
derken ilgi bekleyin. Eee takdir de gerekiyor bu hayatta. Pantolonunuza bir
değil on beş “yan cep” diktirin ki boşa gitmesin onca alkış.
“Politik olarak doğru” (political correctness) kalıpları var
ya. Bilginiz olsun onlar çoktan “kapıcı” değil de “apartman görevlisi” deme
kibarlıklarını aştı. Şimdi yoksul değil “dezavantajlı kesim” diyoruz. Bilmem
kaç yüz bin dolarlık hibe fonları için yazılan projeler sağolsun; kelime
dağarcığımız da vicdanlarımız da genişliyor bu sayede...
Laf demişken... “Rağmen”den korkun. Büyük risk... Demedi
demeyin... Ona rağmen, buna rağmen, her şeye rağmen “dediğim dedik” olursanız
bir bakarsınız o rağmen enflasyonu fevrilik oluvermiş.
Ortalama olun işte. Normal olun. Normalin konforu neyde var?
Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’ndaki Rizeli Deli Şevki’nin de dediği gibi “Kimseye
boyun bükmeyen, zarar vermeyen adama deli deniyorsa” zora geldi mi vücuduyla
“8” çizmeyen zaten anormaldir. Dedim ya normalin konforu. En güzeli, mis...
Sevince onun gülümseyişi değil kol düğmesinin
asaleti, bluzunun zarafeti canlansın gözünüzde. Fizibilite raporu
tutmadan, artıları
eksileri ortaya dökmeden, yönetim kuruluna brifing vermeden sakın aşık
olmayın.
Hadi es kaza aşık olduğunuzu sandınız, aroması ve şekeri
biten sakız gibi atma zamanı gelmişse suçlayıcı “mihenk” taşlarınızı geçmişten birer birer çıkarın, bulun, kafasına kafasına atın. Başkaları o taşları
mecazdan ibaret sanacaktır. Ki mecaz, masumlaştırmak için yok mudur? Ayrıca nasıl olsa “Benerci’nin kendini niçin
öldürdüğünü” bir şairden başka merak eden olmadı.
Acılarınızın raf ömrünü bir dostunuzla sohbetin
hafifleticiliği değil; melodramdan olma banal gerilimden doğma dizi replikleri,
evlilik programı yorumcuları, “uzman görüşü” denince ilk akla gelen medyatik
profesörler, çikolata reklamları, o gün zaferinizi ilan
ettiğiniz rakip, sırf size çay getirdi diye köle pazarından satın aldığınızı
sandığınız ve aşağıladığınız garson, ötekilerin üzerinden denediğiniz hazlar
belirlesin. Yoksa gerçekten üşütürsünüz ve normalin konforu sadece bir hayal
olur.
Haa bu arada... Bu kadar lafa bir ricayı hak ettim sanırım.
Karşıdakini incitmek için otomatik olarak başvurduğunuz şu “hayvanlar alemi”
benzetmelerinden ne olur vazgeçin artık. Artık devekuşları isyan etmek üzere bu
kadar hakaret malzemesi olmaktan. Timsahlar desen gözyaşlarının bu kadar dolgu
malzemesi yapılmasından kaynaklı bizi boğacaklar. Klişe, oturma grubu kadar yer
kaplayan bir vitrin gibi her zaman baş köşededir ama koltuk kadar işe yaramaz.
O yüzden sadede gelin, gelelim...
Not:
Kızgınlıklar toplamıdır, bir nevi iç dökmedir. Tek bir kişi ve kurum
olarak algılanırsa tarafımdan "hayal ürünü" damgasını yiyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder